Hayatı bir filme benzetmişimdir hep. Hayatın akışı içinde hangi rolde olduğumuzun ve film sonunun neyle bittiğinin bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Önemli olan şey sahnede olduğumuz ve herbirimizin de birbirimizin seyircisi olduğu gerçeği.
Şikayetçisi olduğumuz herseyin sebebini kendi dışımızda gördüğümüz ve kabullendiğimiz bir dünyada sorunlarımızı çözmede nasıl bir sorumluluk yüklenebileceğimizi de hep merak etmişimdir. Bu sorunun cevabını bir metafor olarak bir film setinde senarist yönetmen oyuncu üçlemesinde arayabileceğimizi düşünüyorum. Bir de seyirciler var şüphesiz ama bu kitle sayısı ne kadar fazla olursa olsun hiçbir zaman etkili olamayacak. Etkili olanlar her zaman sahnede ve sette kalanlar olacak.
Şimdi kendimize sormamız gereken esas soruya geldik sanırım.
Biz hayatta hangi görevdeyiz.?
Senarist mi yönetmen mi yoksa oyuncu muyuz.?
Bir film yapımı biliyoruz ki her üç alanda da belli bir birikime ihtiyaç duyar. Bu alanlarda çaba harcayanlarin koordinasyonu ve ekip çalışması da çok önemlidir. Bazen iki görevi bir arada üstlenenler de olmuş. Hem yönetmen hem oyuncu olarak. Clint Eastwood bunlardan biri. Ancak üçünü de aynı filmde yapana hiç rastlamadım.
Hayatımızın bir sinema filmine benzediğini belirtmiştim. Burada gerçek rolümüzün ne olduğunu ya da ne olması gerektiğini düşündüğümde her üçü de birden olmalıdır diyorum. Çünkü yaşam bir sınav ve bütününden sorumlu olarak sorumlulukları parçalayamayacağimiz kimsenin bir baskasina devredemeyecegi bir görev.
Şimdi kendi filmimizi çekebiliriz. Düşünceler beklentiler ve hayatı nasıl kurguladigimiz işin senaristlik kısmı. İlahi nizamda bu belki de kader olarak tanımlanıyor. Ancak cüzi iradeye sahip insan senaristlik görevinin cüzi de olsa bir kısmını yerine getiriyor diye düşünüyorum. Yönetmenlik kısmı ise yorumlama ve kendi tarzimizi ortaya koymayı yani bir sahneyi nasıl icra edebildiğimizi tanımlıyor. Bu özellik bizi benzerlerimizden nasıl ayrıldığımızi ve çevremizde bizi nasıl algiladiklariyla ilgili kendimizle alakalı biricikli bir durumu da tanımlıyor.
Oyunculuk ise yönetmenin arzuladığı şekilde istenilenleri sanki kendisi de aynen istiyormuşcasina gerçekçi bir şekilde duygu durumunu gerçekleştiren bir kişi olarak ortaya çıkıyor.
Bu benzetmeye bağlı olarak bu üçlemenin neresindeyiz ve neresinde olmak istiyoruz sorusunu sormamız gerekiyor diye düşünüyorum. Ancak sanırım vereceğimiz cevaplar bir hayatın bütün evrelerini kapsaması bakımından ilerleyen olgunluk dönemlerimizde ortaya çıkacak.
Hayat çok kutsal ve değerli. Olabildiğince layık olmak gerekiyor. Bunun için varlık sebebimize uygun bir senaryo ve sorumluluk duygusuyla ustlenilecek yönetmenlik ve doğal bir oyunculuk performansi süreçlerinin bütününü kapsayan bir yaklaşım gerekiyor. Buna odaklanırken aynı zamanda birbirimizin izleyicisi olduğumuzu unutmadan iyi niyetli eleştirilerimizle birbirimizin filmini de olgunlastirdigimizi ve güzellestirdigimizi unutmayalım.
YORUMLAR