Yeni yıl hazırlıkları devam ederken rutin yasantimizi monotonluktan bir nebze olsun kurtarabilmek için hayatımızı zenginlestirebilmenin gayreti içinde olmalıyız.
Böyle bir başlık belirlememin ana nedeni de biraz zihin jimnastiği yapabilmek maksadıyladir. Hayatımızı zenginlestirebilmenin bir çabası olarak bu yazıyı kabul edebiliriz sanırım.
Her Şeyin Teorisi;
"Her Şeyin Teorisi" başlığı bilimsel felsefi açılımları olan bir başliktir.
Bu başlık altında yazılmış bir kitap bir de 2014 yılında vizyona girmiş ünlü fizikçi Stephan Hawking'in hayatını konu alan filmi hatırlıyorum.
Kitap ile ilgili olarak birçok bilgiye internetten ulaşabilirsiniz. Kısaca;
İngiliz Bilim Yazarları Derneği Ödülü’nü üç kez kazanmış tek bilim insanı olan Frank Close, “her şeyin teorileri” tarihinde zaferler ve hayal kırıklıklarıyla dolu sürükleyici bir yolculuğa çıkıyor. On yedinci yüzyılda Newton’ın hareket yasalarından başlayıp, on dokuzuncu yüzyılda termodinamiğe ve James Clerk Maxwell’in elektromanyetizma yasalarına, oradan da yirminci yüzyılda Max Planck’la Paul Dirac’ın kuantum fiziğine giren Close, nihayet günümüz fiziğine (süpersicim, çoklu evren, döngü kuantum kütleçekimi) gelip mevcut her şeyin teorisinin kalıcılığını sorguluyor. Bir teorinin, önce her şeyin teorisine meydan okuduğu, sonra onun yerini aldığı amansız döngünün, bilimin ilerlemesinde nasıl büyük bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.
Her şeyin teorisi standart modelle kuantum fizğini birbirine bağlayacak, bütün fizik problemlerini tek bir kuramda çözecek formülü arar. Her şeyin teorisi standart modelle kuantum fizğini birbirine bağlayacak, bütün fizik problemlerini tek bir kuramda çözecek formülü arar. Aslında bilim tarihi boyunca bütün kuramlar zamanında bir nevi her şeyin teorisi olmuştur. Kitapta Newton’ın fiziğinin bir zamanlar her şeyin teorisini içerdiği yazar. Fakat kuantum fiziği ile birlikte, Plank ölçeğinde aslında bu yasalar hiç bir işe yaramadığı anlaşılır. (www.iyibeyin.com)
Her şeyin teorisi tam olarak neyi çözmeyi vadediyor?
Görelilik ve kuantum kusursuz bir şekilde eşleştiğinde fizik adına neler değişecek? Örneğin dolanıklık anlaşılıp ışınlanma gibi uçuk fikirler normalleşebilecek mi?
Herşeyin teorisi öncelikle adından anlaşabileceği üzerine Evrenin tamamiyle nasıl oluştugu yapısını Anlatmaya çalışıyor Yani kısacası Birçok teoriyi birleştirip Evrenin nasıl oluştugunu anlatmaya çalışıyor . Zaten Stephan Hawking ceviz kabugundaki evren isimli kitabıyla Bunu anlatıyor . Birçok teoriyi birleştirip M - kuramı adını verdiği kurama ulaşıyor . Bu arada Işınlanma uç bir fikir değildir . Dediğiniz üzere Tabiki olabilir Işınlanma .
M kuramı nın amacı nedir ? ;
Yoğunluk, Büyük Patlama sırasında kuşkusuz çok daha fazlaydı; ne de olsa, evrendeki bütün kütleler bir aradaydı. Patlama gerçekleşince, çevreye hayal edilmesi güç büyüklükte bir enerji yayıldı. Bu ilk enerji, temel parçacıklara ve maddenin kaderini belirleyen dört kuvvete dönüştü. Kozmologlar asıl sorunu, işte bu dört kuvvet konusunda yaşıyorlar. Bir evren formülü, bütün zamanlar ve evrendeki bütün olaylar için geçerli olmalı; yani son bir denklem, mikrokozmoz ve makrokozmozda etkili bütün kuvvetleri içermeliydi. Bugüne kadar yapılan matematiksel hesaplamalar, sadece üç kuvveti kapsıyordu: elektromanyetik kuvvet (elektronları atom çekirdeğine bağlıyor), "güçlü kuvvet" (atom çekirdeğini bir arada tutuyor) ve "zayıf kuvvet" (radyoaktif parçalanmayı sağlıyor)... Buna karşılık, bütün çabalara rağmen, dördüncü kuvvet olan kütle çekimi, bir türlü "Her Şeyin Teorisi" ne dahil edilemedi. Nedeni ise, çekim gücünün sadece maddelerde bulunması. Büyük Patlama sırasında kütle, maddesel olmayan bir nok-tada, "hiçlik"i ifade eden bir kuvantumda yoğunlaşmıştı. Araştırmacıların, "tekillik" durumunu daha iyi anlayabilmeleri için her iki teoriyi "Kuvantum Çekim Kuvveti"nde birleştirmeleri, yani "Çekim Kuvvetinin Kuvantum Teorisi"ni geliştirmeleri gerekiyordu. Ancak, bunu bir türlü başaramıyorlardı.
"Her Şeyin Teorisi"ne giden yolda başka bir sorun da, atomun standart modelinde yaşanıyordu. Parçacıklar, bazı matematiksel işlemlere tabi tutulduklarında, ortaya anlamsız ve sonsuz değerler çıkıyordu. Ayrıca standart model, ne parçacık kütlelerini ne de doğal kuvvetlerin şiddetini açıklıyordu. Bunlar formülde sabit değerler olarak yer alıyordu.
80'li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwarz ve Michael Green'in uğraşıları sonucu bir çözüm yolu bulundu. Onlara göre anlamsızlıklar, parçacıkların, denklemlerde sonsuz küçük noktacıklar olarak ele alınmasından kaynaklanıyordu. Peki ama, parçacıkların iplikçikler gibi esneme yetenekleri olsaydı ne olurdu? Yaklaşık 10 yıl önce geliştirilen, ancak daha sonra hesapları çıkmaza sokan "sicim teorisi", atomaltı parçacıkları nokta şeklinde değil, iplik (sicim) şeklinde tanımlıyordu. Sicimler, bir kemanın telleri gibi salınan, 10 (üzeri -33) santimetre uzunluğunda, minicik iplikçiklerdi. Sicimler şimdiye kadar gözlenemedi; ancak, büyüklüğü matematiksel olarak hesaplanabiliyor: Bir sicimin bir atomun büyüklüğüne olan oranı, bir atomun bütün Güneş Sistemi'ne olan oranına eşit. Ayrıca, belirli bazı sicimlerin, kütle çekimine sahip olduğu ve sicimlerin, aynı zamanda kuvantlar oldukları da bilinenler arasında. Hawking, buradan yola çıkarak "kütle çekiminin kuvantum teorisi"ni geliştirdi.
Stephen Hawking, sicimlerle ilgili çok sayıda hesaplama yaptıktan sonra şu sonuca ulaştı: Evreni üç veya dört boyutlu kabul ettiğimiz sürece, geliştirilen "Kütle Çekiminin Kuvantum Teorisi" bizi tek bir evren formülüne götürmüyor. Dolayısıyla çözümü, çok boyutlu alanlarda aradı. Bu nedenle de sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak, sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti. Bunlara "membran" adını verdi ve daha da kısaltarak "bran" olarak kullandı. Bu bran'lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlardı. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.
Peki bütün o boyutları neden algılayamıyoruz? Hawking nedenini şöyle açıklıyor: Büyük Patlama'nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.
MTeorisi'ne göre, evren iki boyutlu bran'larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, bran'ların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç birbirlerine çarpmayacakları büyüklükte bir "hiper uzay". "Üç boyutlu kütlecikler" hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, "dört boyutlu kütlecikler" beş boyutlu bir uzaya vb. giriyorlar. Hawking, bu noktada kendi kendine şu soruyu sormuş: "Üstünde yaşadığımız Dünya nasıl yorumlanmalı?" Yanıtını ise şöyle vermiş: "Bizim gözlemleyebildiğimiz evren, belki de hiper uzayda süzülen üç boyutlu bir bran'dan öte bir şey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil. Çünkü, sürekli yeni evrenler, yeni lbran'lar doğuyor. (www.evrimagaci.org)
Her şeyin Teorisi bence evrene bir mimar gibi bir ve bütün bakabilmenin bir genel ifadesi. Tümevarimi çağrıştıran bir bakış açısı.
T yaklaşımın yatay entegrasyonunu ifade ediyor.
Teorinin Herşeyi;
T yaklaşımın dikey entegrasyonunu ifade ediyor. Tümdengelimi çağrıştıran ve aşırı uzmanlasmanin ve
detayların hiyerarşik derecelerini anlatan bir yaklaşım diyebiliriz. Aşırı uznanlasmanin zamanla körlüğe ve teknik indirgemeciligin labirentlerinde insanı dogmatizme götürmesi mümkün. Bilişsel Dogmatizm ile korlesen insanin akademisyenligin bilinen dar cercevesinde (aslinda oyle degil ancak zamanla gelinen durum) zamanla bilimsel tutum ve davranışın temel doğası olan sorgulama ve özgür düşünme tutum ve davranisiyla çatışması mümkün. Akademisyenlerin zamanla bilimden uzaklasmalari sanırım bu sürecin sonunda gelinen bir durum. Bu yüzden bilinenlerlerle yetinmeyip sürekli kendisini geliştiren bir algoritmaya sahip olmak gelişmede en önemli tetikleyici güç.
Son yıllarda sıkça tavsiye edilen sosyal konfor alanlarından kurtulma önerileri bu sosyal konfor alanlarinin insani çürüten iklimine isaret etmektedir.
İnsan olabilmek tür olarak kendi doğasını bilen insanın varlık idrakinin dogal bir sonucu olarak insanın varlık sebebini kavrayış zemininde gerceklesebilecek bir süreçtir. Özgürlük beraberinde bir sorumluluk demektir. Herseyin teorisiyle teorinin herseyi özgürlük alanlarının insaasina ihtiyaç duymakla birlikte varlık sebebimizden ilham alan özgünlük alanlarimizi inşaaya duyduğumuz ihtiyaç varlıklı olmaktan çok Varolma çabamızin bir sonucu olacaktır.
YORUMLAR