Dünyanın hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçtiği günümüzde yeni kavrayış zeminlerine duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu bağlamda sosyal bilimlerin gecmiste oynadığı rollerden farklı olarak günümüzde ve gelecekte sosyal oynayabileceği roller de büyük bir önem arzetmektedir. Başta Felsefe olmak üzere yeni kavrayış zeminlerinin oluşturulmasında bütün sosyal bilimlerin önemi artmıştır. Toplumların sahip olduğu sosyal kültür kodları bir toplumun kültürel olarak çevreyle ve evrenle kurmuş olduğu ilişki sistematiğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
Özellikle bir kültürün farklı kulturlerle kurduğu etkileşim biçimi felsefi anlamda da bir kültürün yeni kültürel kimlikleri nasıl tanımladığı ve kabul edebildiği ile ilgili olarak bir esneklik ve tolerans düzeylerinin anlasilabilirligi hakkında bizi düşünmeye zorlamaktadir. Üzerinde yaşadığımız Anadolu coğrafyası medeniyetlerin ve inanç sistemlerinin merkez coğrafyası olarak bir çok medeniyetin birbirini nasıl sentezledigi konusunda da özgün bir örnek oluşturmaktadır. Teknolojik gelişmelerin baskın bir özellik olarak Endüstri 4.0, Toplum 5.0 gibi yeni yaklaşım ve ekonomik sosyal örgütlenme yaklaşımları olarak gündemimize oturduğu bizim de içinde bulunduğumuz süreçte , Anadolu Kültür Coğrafyasının hiç bir kültürde olmayan bazı özelliklerin Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 yaklasimlarina alternatif yeni bir yaklaşımın geliştirilmesi sürecinde ne tür özgün katkılar saglayabilecegi konusunda zihinsel bir pratik yapmanın faydalı olabileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda bu makalede yeni bir kavramı; Sosyal Nöroplasite kavramını gündeme getirmek istiyorum.
Yeni kavrayış zeminlerinin inşaasında Sosyal Nöroplasite kavrami;
Nöroplastisite kavramı özellikle bilişsel bilimler ( cognitive sciences) nöro bilimlerin ( neuro sciences) ayrıca psikolojinin öğrenme kuramları ile ilgili olarak yapılan çalışmaların içinde yer alan çok önemli bir kavramdır. Nöroplastisite, beynin adapte olma yeteneğidir. Dr. Campbell'in tanımına göre ise: Çevremizle etkileşimimiz sonucunda beyinde olan fizyolojik değişimlerdir. Beynimizin ana rahminde gelişmeye başlamasından, öldüğümüz güne kadar beyin hücrelerimiz arasındaki bağlantılar değişen ihtiyaçlarımıza göre yeniden şekillenir. Bu dinamik işlem deneyimlerimizden bir şeyler öğrenmemize ve farklı durumlara adapte olmamıza izin verir. (https://evrimagaci.org/noroplastisite-nedir-beynimizdegisen-cevre-kosullarda-kendisini-nasil-degistirir-9644) Bu yazımda siz değerli okuyucularımızı kavramsal zeminlerde biraz düşünce yolculuğuna çıkarmak arzusundayım. Yeni düşünce kalıpları yeni kavramlar üretmek aynı zamanda. Bu açıdan bakıldığında ben de bu köşe yazımda kafamda çağrışan yeni bir kavrama yönelik sizleri düşündürmek istiyorum. Bu kavram nöroplasite kavramının sosyal yapılarda nasıl karşılık bulabileceği ile ilgili. Kavramlar çok değişik şekillerde ortaya çıkabiliyor. Dilbilimi ile de çok yakından ilgisi var şüphesiz. Genel anlamda 3 farklı şekilde kavramlar üretilebiliyor. 1- Varolan bir kavram sözcük olarak aynı kalsa da anlam genişlemesi olabiliyor. 2- Varolan bir kavram sözcük olarak aynı kalsa da anlam daralması olabiliyor. 3- Yepyeni bir kavram birçok kavramın bileşkesi ve sentezi olarak yeni bir sözcük üreterek literatüre kazandırılmış olabiliyor. Daha çok bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sonucunda teknik olarak ilgili disiplinin terminolojisinden beslenerek ortaya konan kavramları belirliyor. Ancak bu sadece temel bilimlerle sınırlı bir konu değil. Örneğin Glokalizasyon kavramı globalization ile localızation sözcüklerinin karması durumunda. Küresel düşünüp yerel eylem ya da aksiyonu ifade ediyor. Konumuz olan Nöroplasite kavramı bağlamında konuyu biraz daha ayrıntılı olarak ele aldığımızda bir insanın bir toplumun soysal kapasitesi ile ilgili olarak yeni bir kavramsal çerçeve oluşturulabileceğini düşünüyorum. Anadolu’nun kültürel ve tarihi zenginlikleri ile oluşan çok özel bir genetik ve kültürel mirasın emanetçileri olarak medeniyetlerin ve semavi dinlerin merkezi konumunda olan bir coğrafyanın bizlere yüklediği sorumluluklar kadar bu sorumlulukları yerine getirebilmede de ayrıcalıklarımızın olduğunu değerlendiriyorum. Nöroplastisite kavramı toplumlara ve kültürlere yönelik kullanılabilecek bir kavram olabilir mi ? Bunu sizlerle birlikte bir düşünce yolculuğunda sesli düşünerek yapalım istedim. Bu çabamız hiç kuşkusuz varolan bir kavramın yeni açılımlar yaratacak şekilde yeniden ele alınmasını ve anlam genişlemesine neden olabilecek bir girişimi de kendi içinde barındırıyor. Bir canlı organizma kadar toplumların da adaptasyon yeteneği oldukça önemli bir özelliktir.
Biyolojik sistemler biyolojinin kurallarına tabi olurken sosyal yapılar ve toplumlar da insan bilimleri, toplum bilimleri, ve sosyal bilimlerin şu ana kadar keşfedebildiği oranda kendi metodolojik bakışı içinde kuramların açıklayabildiği oranda bir dizi karmaşık süreçlere tabi olurlar. Temel bilimler kadar somut ve yapısal olmamakla birlikte esneklik gerektiren yaklaşım tarzları her türlü fikir ve düşüncenin gündeme getirilmesine imkan sağlar. Biz de bu esnekliğin sağlayabileceği faydadan yararlanarak nöro bilimin ve psikolojinin özellikle öğrenmeyle ilgili temel kavramlarından biri olan nöroplastisite kavramını toplumların nöroplastisite düzeylerine yönelik geliştireceğimiz yeni bakış açılarını faydacı yaklaşımın sağlayabileceği esneklik alanını başlangıç noktası olarak ele aldık. Yeni bakış açılarını geliştirebilmede disiplinlerarası bir yaklaşımın gerekli olduğu ortadadır. Sosyal bilimlerden özellikle sosyoloji psikoloji antropoloji sosyal antroploji tarih coğrafya halk bilimi gibi disiplinler zorunlu gibi görünüyor. Anadolu’nun kendine özgü kültürel dokusu çok farklı medeniyetlerin ve kültürlerin birbirini asimile etmek yerine birbiriyle etkileşime girerek senteze dönüşebilen bir dönüştürücü özelliğini ortaya çıkarmıştır. Bu özellik dünyanın bu sıkıntılı sürecinde bir ilham kaynağı olabilir mi ? Hiçbir kültür coğrafyasında olmayan çok özel zenginliklerini barındıran ve üzerinde yaşadığımız bu bereketli toprakların barış kavramına yapabileceği özgün katkılar olabilir mi ?
Çok derinlemesine yapılması gereken elbette birçok bilimsel çalışmaya ihtiyaç duyabiliriz. Ama çok kabaca yapılan gözlem ve değerlendirmeler bile bize bu coğrafya kadar özgünlük barındıran dünyada bir başka coğrafya olmadığını gösteriyor. Kadim Anadolu Bilgeliğinin mirasçıları olarak son yüzyılda Türk Milleti olarak yaşadıklarımız bile çok özel bir kültürel miras kadar genetik mirasa da sahip olduğumuzu bizlere gösteriyor. Daha önceki tarih dönemlerine baktığımızda da 1402 yıllarında yaşanan fetret devirleri bizlere birçok mesajı veriyor. Üzerinde yaşadığımız bu zorlu coğrafyanın Türk Milleti olarak bizleri çok özel yetenek ve becerilerle donattığını düşünüyorum. Binlerce yıldır yaşanan birçok kriz ve savaşa rağmen varlığını sürdüren bir toplumsal dokumuz var. Bu özgünlüğü en açık bir şekilde gelenek göreneklerde halk müziğimizde mutfağımızda ve halk kültüründe görebiliyoruz. Bu özgünlük bana göre en çok ta insan ilişkilerinde olan kucaklayıcı ve tanrı misafiri kavramıyla özdeşleşen hümanist yaklaşımlar ile kendini gösteriyor. Belki de günlük yaşama ait olduğu için sürekli dikkatimizi çekiyor.
Esneklik ve birbiriyle bütünleşebilen ilişki sistematiği beni nöroplastisite kavramına götürdü. Bu kavramın toplumların kültürel dokularında çok önemli bir yeri olabileceğini düşünmeye başladım. Bir toplumun onca savaş kriz toplumsal olaya rağmen varolma süreçlerinde toplumsal nöroplastisite yeteneğine sahip olmasının aynı zamanda sentezci bir kültürel inşaa sürecinde de belirleyici olabileceğini değerlendiriyorum. Bu düşüncem hiç şüphesiz yaşadığımız bu krizlerle dolu süreçte yeni bilimsel çalışmalara da ilham kaynağı olabilir belki. Toplumsal nöroplastisite kavramının bize özgü imece anlayışında da karşılık bulabileceğini düşünüyorum. Sorunları ve ihtiyaçları gidermede birlikte dayanışma ve yardımlaşma anlayışıyla çok doğal , spontan, dinamik, informal ve emprovize bir şekilde ortaya çıkan yaklaşımlar günümüzün küresel sorunlarının birlikte çözümü konusunda bir mikro model oluşturuyor. Ülkemizin bunca sorunlarla mücadele edebilmesinde bu esneklik çok önemli . Doğu batı arasında yıllardır bir seçim yapmaya zorlanan ülkemiz belki de ilk kez kendi özgünlüğünün farkına varıyor. Kendine yeni alanlar inşaa edebiliyor en azaından yeni farkındalıklar geliştiriyor. Odaklanma sorunlarımız olsa da bunun bir realite olduğunu düşünüyorum. Bunu daha bilimsel yapma ihtiyacımızın olduğu da bir gerçek.
Anadolumuzun kendine özgü yaşam biçimini kalıpları ve ezberleri bozarak açılan bu yeni alanda gelecekte de var edebilmek içinse Anadolumuzdan beslenen özümüzü daha iyi kavramaya ve anlamaya neden olabilecek bir Anadolu Sosyal Bilimler Geleneğinin oluşturulması olduğunu değerlendiriyorum. Yakın tarihimizde hepimizin şahit olduğu birçok toplumsal ve siyasi olayların dışarıdan planlanan yönetilen senaryo ve projelerin sonucu olduğunu halen ülkemizin üzerine oynanan oyunların binlerce yılda oluşan toplumsal sosyal kodlarımızı genetik kodlarımızla birlikte bozmaya yönelik bir amaçtan beslendiğini değerlendiriyor ve kendimize has hasletlerimizi korumanın önemine dikkat çekmek istiyorum. Günlük yaşam içinde duygu düşünce ve davranışlarımızı bu eksende ele alabilirsek hem ülkemiz hem de insanlık için çok hayırlı bir iş yapmış oluruz.
Toksik etkiler yaratabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak çok iyi bir başlangıç olabilir. Toksik ifadesi bir organizma ya da bir biyolojik sistem açısından zehirleyicilik özelliğine haiz bir durumu ifade eder. Sistemin yaşamsal fonksiyonlarını bozar. Varlığını tehdit eder. Bulaş etkisi de olabilir ve birçok yolla yayılması ve geniş alanlarda etki yaratması mümkündür. Günümüzde bu işi başta sosyal medya ve görsel medya yapmakta. Kirlenen doğayı bir de insanı her yönden kirleten zihinsel ve duygusal kirlilikler eklenmiş durumda. Elbette zorluklarımız çok. Bu zorluklara bir de bizler yeni zorluklar eklemekteyiz. Tutum ve davranışlarımızla. Günlük yaşam içinde duygu kontolümüzü yeterince yapabildiğimiz söylenemez. Bir kızgınlık ve öfke halimizi çevremize bulaş etmekteyiz. Kızgınlık ve öfkemizi bir olumsuz enerji olarak ve bir atık olarak sosyal eko sisteme yolluyoruz. Bence bu çok ta farkında olmadığımız kirlenme en az doğal çevreyi mahveden sera gazları kadar tehlikeli. Sosyal ve toplumsal duyarlılıkların yapısal ve sistematik olarak güvence altına alınabileceği bir dönemde olmadığımız için sosyal nöroplastisite kavramı burada da önem kazanmış durumda. Çocuklarımız gerek sanal dünyanın gerekse de sosyal kültürel dokumuzun korunmasızlığı ile birlikte sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi sürecinde oldukça riskli yaş gruplarını oluşturuyor. Eskinin kalabalık aile modeli de yok. Mahalle kültürü diye tanımladığımız zengin insani ilişkiler ağı da yok. Bu durumda ne yapılabilir ve nasıl yapılabilir soruları özellikle önümüzdeki süreçte sıkça soracağımız sorular olmaya devam edecek. Batı dünyası yapısal teknik çözümlemeleriyle bir noktaya kadar durumunu idare etse de Avrupanın gitgide çürümekte olduğu bugün bütün çevrelerce kabullenmeye başlanmış bir olgu. Bir de buna yapısal teknik ekonomik altyapılarını tahrip eden uluslar arası sorunları dahil ettiğimizde toplumsal nöroplastisite yeteneğine ne kadar çok ihtiyaç duydukları ortaya çıkar. Acil taze kana ihtiyaçları var. O kan sadece Avrupanın değil dünyanın da ihtiyacı. Ve bu bizde binlerce yıldır var. Toksik bazı müdahalelerle bozulmaya çalışılsa da bugünlere bizi taşıyabildi. Ancak tedbir geliştirmek zorunlu.
Bunu kendimize özgü metodlarla yapmak zorundayız. İşte tam da burada Anadolumuzun Sosyal Kültür Kodlarının kavranmasının önemi ve Sosyal Bilimler Geleneğine olan ihtiyaç ön plana çıkıyor. Bu ihtiyacın giderilmesine yönelik olarak uzun süredir çalışmalarımın odak noktası olarak gördüğüm bir oluşum hakkında sizleri çok kısa bilgilendirerek yazımı tamamlamak istiyorum. Bilgelik Vadisi olarak tanımladığım bir bölgede Ankara Çankırı Kastamonu Sinop Bartın Zonguldak Karabük bölgesinde Anadolumuzun Kadim Bilgeliğine dayalı binlerce yılda oluşmuş kültürel zenginliklerimizi daha iyi kavrayarak bilimsel araştırmalarımızı da yapabileceğimiz bir alan oluşturmaya çalışmaktayım. Bu maksatla da bir örgütsel tüzel kişiliğin oluşmasının sağlayabileceği faydaları dikkate alarak bir sosyal kooperatif kurma süreci devam etmekte. Yukarıda sorduğum sorulara iyi niyetli cevap arama girişimleri olarak görülebilecek bu girişimin yakın bir zamanda olumlu çıktılarının olabileceğini değerlendiriyorum. İsterim Değer Üretim ve Paylaşım Hizmet Sosyal Kooperatifi olarak faaliyet göstermesi öngörülen girişim ile ilgili bilgilere ; isterimkoop.com sitesinden ulaşabilirsiniz. Sonuç olarak henüz cevaplarımızı bütünüyle veremesek te doğru soruları sorarak bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. Değerli düşünce ve değerlendirmelerle birleşik aklın, daha da önemlisi toplumsal nöroplastisite özelliğimizin sağladığı yaşamsal duygu düşünce ve davranış zenginliğimizle sadece kendimiz için değil dünyaya da ilham kaynağı olabileceğimizi değerlendiriyorum.
YORUMLAR