Efendi Sarı

Efendi Sarı

[email protected]

Yeni rektör "O" olmalı

11 Temmuz 2024 - 23:40

Tarihler 2016 yılının Temmuz ayını gösterirken Atatürk Üniversitesinde Rektörlük seçimi olmuş ve 15 isim önce ilk altı ve ardından YÖK tarafından belirlenecek ilk üçe girerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercihine sunulabilmek için yarışmıştı.  

O tarih itibari ile profesör, doçent ve yardımcı doçentlerden oluşan 1453 akademik personel oy kullanma hakkına sahipti. Ancak seçimde 1353 akademisyen oy kullanmış ve Prof. Dr. Ömer Selim Yıldırım 366, Prof. Dr. Serdar Sevimli 233, Prof. Dr. Üstün Özen 151, Prof. Dr. Ömer Çomaklı 124, Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu 123 ve Prof. Dr. Ümit Demir 90 oy alarak ilk altı sıralamasına girmişlerdi.

Bundan sonra iş siyasi sürece dönüşmüş ve oy kullanan 1353 akademisyenden, sadece 124 oy alarak 4’üncü olabilen Prof. Dr. Ömer Çomaklı, 12 Ağustos 2016 tarihi itibari ile Atatürk Üniversitesi Rektörü olarak atanmıştı. O tarihten bu yana bir kez daha atanan Çomaklı, halen göreve devam etmekte. 

Yazıma bu bilgiyi düşerek başlamamdaki maksadım, özellikle iki konu üzerine dikkat çekmek istememdendir.

Bunlardan ilki, üniversitelerin gerçek bir özerklik hakkına yeniden dönmesi ve rektörlerin mutlak surette seçim ile yönetime gelmelerinin önemidir. Hatta ve hatta bu seçimlerde ilk 6 yerine, direkt ilk 3 ismin YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığına sunulması gerektiğini düşünenlerdenim. 

Aksi halde tamamen siyasi kanallardan beslenen, adamına göre hareket edilen, itibarsız bir akademisyen kitlesi oluşturan bu karmaşık ve ucube atama sistemi, “üniversite” kimliğinin sahip olduğu itibarı yerle bir edecek ve koltuk meraklısı sözde bilim adamlarını siyasetçilerin piyonu haline dönüştürecektir.

2016 ylında adil bir mecrada yarışma cesareti gösteren 15 isme karşın, (Edindiğimiz bilgiye göre 65’i Atatürk Üniversitesinden, 15’i dışardan olmak üzere) bu gün toplamda 80 ismin başvuruda bulunarak “REKTÖR” olabilme hayaline kapılabilmesi de bu ucube sistemin neticesi değil midir?

Süreç içerisinde duyduğumuz, “Bilmem şu kadar isim, CV’lerini X Parti il başkanlığına sunarak destek talep etmiş.” cümlesinden duyduğum rahatsızlığımı, ‘Profesör ünvanına sahip bir akademisyenin, adı ne olursa olsun bir siyasi parti il başkanlığından veya ildeki siyasi kimliklerden medet umarak yola çıkmasından daha basit bir hareket olabilir mi?’ cümlesi ile ifade etmiştim.

Yazık o profesörlere ki bir şeyler olabilmek için hiçbir şeylerin ayaklarına gidiyor. Zira Türkiye siyasetinde, liderler ve ana çekirdek kadrosu dışındaki birimlerin çoğu istisna durumlar dışında, liderlerinin sırtından seçilen veya liderlerinin emriyle atanan figürler niteliğindedir. 

Kaldı ki Erzurum’daki bu figürler, henüz daha 31 Mart yerel seçiminde uğradıkları ağır seçim hezimetin bile hesabını verebilmiş değillerdir. 

*****

Dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta ise, o günkü şartlarda başvuruda bulunarak seçimi ilk üçte bitirebilme şansı için mutlak surette Atatürk Üniversitesi akademisyeni olması gereksinimidir.

1957’de Türkiye’nin 6’ıncı üniversitesi olarak kurulan ve kuruluşundan sonra ülke geleninde birçok üniversiteyi akademik anlamda besleyen ve hatta bundan dolayı “Üniversite Kuran Üniversite” ünvanı kazanan Atatürk üniversitesine, dışardan bir akademisyenin rektör olarak atanması da ne demektir?

Değil atama, buna dair söylem, bu alanın başvuruya açık olması ve bu başvuruların cesaretlendirilmesi bile Atatürk Üniversitesi camiası yanı sıra, Erzurum siyaseti, Erzurum Vilayeti ve Erzurum halkı için bir utanç vesilesi değil midir?

Dr. öğretim görevlisi (593), doçent (389) ve profesör (702) ünvanları değerlendirildiğinde bile en az 1.684 Akademisyenin yok sayılması ve “Aranızda YÖK tarafından tescillenen 702 profesör olmasına rağmen siz bu işi beceremezsiniz. Sizi yönetmek için biz bu arkadaşı daha uygun gördük.” demek değil midir?

Atatürk Üniversitesi gibi bir Üniversiteye, (Şahsen böyle bir atamanın olabileceğine ihtimal vermemekle birlikte) dışarıdan bir Rektör atamasının olması halinde tüm akademisyenlerin net bir duruş göstermesi ve 702 profesörün aynı anda istifa etmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Şüphesiz bu duruş, kendilerini hiçe sayanlara karşı en onurlu davranış olacaktır.

****

Yazımızın manşetini kaplayan ‘Yeni Rektör ‘O’ Olmalı’ merakının cevabına gelirsek;

Bence, yeni rektör için  ‘Kim olmalı?’ ‘dan ziyade, ‘Nasıl biri olmalı?’ sorusunun cevabı aranmalı ve öncelikle "O" rektör tanımlanmalıdır.

“O” rektör diye başladık ya söze. Böylece devam edelim tasvirimize.

O rektör evvela Atatürk Üniversitesinin kendi içerisinden yetiştirdiği ve üniversiteye hâkim biri olmalı.

O rektör, Yenil Nesil Üniversite projesini benimsemeli ve bence yürütülen başarılı süreci sahiplenerek desteklemeli,

Amma, bunun üzerinden akademisyenler ile kavga etmemeli.

O rektör, bilimsel araştırmaları desteklemeli,

Amma, projeler üzerinden hiç kimseye finansal peşkeşler çekmemeli.

O rektör, idari yapılanmadaki kadrolaşmaya dikkat etmeli,

Amma birilerinin adamı diye, ehliyet ve liyakatten yoksun kişilere makamlar arasında jet hızında geçişler yapmamalı.

O rektör Akademik kadroyu güçlendirmeli,

Amma, akademik alımlar esnasından kişilerin ayakkabı numarasına varıncaya kadar kısıtlayıcı özel şartlar yazmamalı. Vekilin oğlunun, başkanın kızının, profesörün yeğeninin günahlarını kendi boynuna yüklememeli.

O rektör, kampüs yapılanmasını, fiziksel büyümeyi ve peyzajı önemsemeli,

Amma, yapı işleri dair başkanlığını birkaç müteahhittin emrine amade etmemeli.   

O rektör, şehrin bürokrasi ve siyasetçileri ile ilişkilerini iyi tutmalı ve hatta güçlendirmeli,

Amma, birilerinin keyfine göre üniversite arazilerini başka kişi ve kurumlar emrine peşkeş çekmemeli. Siyasi ve bürokratik boyundurluğa asla müsade etmemeli.

O rektör, öğrencinin eğitim kalitesi kadar sosyal yaşam alanını da güçlendirmeli ve güvenliği en üst seviyeye çıkarmalı,

Amma, kantin ve sosyal tesis alanlarını birilerine peşkeş çektikten sonra, devir yolu ile zengin olmalarına olanak sağlamamalı. Adamı olmayanları ezip kenara iterken, birilerine kuvvetli saflar sunmamalı. Öğrencilerin ve işletmecilerin haklarına ve güvenliklerine sahip çıkmalı.

O rektör, yönetim için çekirdek kadrosunu elbet kendi belirlemeli,

Amma, genel bir istişareden de vaz geçmemeli ve asla siyasi bir hegemonyaya tabi olmamalıdır.

Bu “Amma”lar çokça devam eder, gider. 

Velhasıl kelam,

O rektör sadece “Profesör” ünvanı ile değil;

Bilimsel araştırmaları yanı sıra bürokratik yönetim becerileri, vizyoner bakış açısı ve sorumluluk ilkelerine göre değerlendirilmeli, liyakat, ehliyet ve adalet üzere atanmalıdır. 

‘Var mı kardeşim böyle isimler?’ diye sormayın bana.

Ben isim ve hatta isimlerin olduğuna inanıyorum ve inşallah böyle bir isim ile Atatürk Üniversitesinin yol yürüyebilmesini diliyorum.

Aksi halde, siyasetin kirli rüzgârı ile şişirilmiş yelkenlere sahip gemiler, Atatürk Üniversitesini ve yükseköğrenim sistemimizi karanlık denizlere doğru sürükler…

Notlar;

  • Başvuru sayısına ilişkin yazılan sayı, ilgili makamlar ile yapılan görüşmeler neticesinde belirtilmiştir.
  • Akademik kadro sayıları ve önceki dönem seçim verileri Atatürk Üniversitesi resmi web sayfası verileridir.
  • ‘Amma’ lar ile başlayan cümleler, öneri niteliğinde olup herhangi bir kişi veya kişileri kast etmemektedir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum